Dünyada Enerji ve Elektrik Üretim Sektörlerinin Görünümü
Bilindiği üzere enerji, hayat kalitesini iyileştiren, ekonomik ve sosyal ilerlemeyi
sağlayan en önemli faktördür. Dünya nüfusu sürekli artmaktadır ve 2009’da 6.8
milyar olan nüfusun 2035’de 8.6 milyara yükselmesi beklenmektedir. Fakat,
günümüzde dünya nüfusunun yaklaşık %19’unu teşkil eden 1.3 milyar insan halen
elektriğe kavuşmuş değildir. Dünya nüfusunun yaklaşık %39’u olan 2.7 milyar insan
ise yemek pişirmek için geleneksel yöntemlerle biyokütle enerjisinden
yararlanmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonları bu durumun uzun
dönemde de devam edeceğini ve 2030 yılında %85’i kırsal bölgede yaşayan 1 milyar
insanın (2030’daki dünya nüfusunun %12’si) elektriksiz yaşamaya devam edeceğini
göstermektedir. Bu insanların büyük kısmı Orta ve Güney Afrika, Hindistan ve
gelişmekte olan Asya ülkelerinde (Çin hariç) yaşıyor olacaktır. Bu ülkelerdeki açlık
ve yoksullukla mücadelenin başarılı olması, enerjiye erişim konusunda önemli
ilerlemeler kaydedilmesine bağlı olup, bu ilerlemelerin sağlanması için 2030 yılına
kadar her yıl 48 milyar ABD $ harcama yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır [1].
2008’de başlayan küresel mali krizin etkisiyle kısa vadede ekonomik büyüme
öngörülerinde oluşan belirsizliklere rağmen orta ve uzun vadede, dünyadaki nüfus
artışı, uzun dönemde ortalama %3,5 büyümesi beklenen dünya ekonomisi,
sanayileşme ve kentleşme, doğal kaynaklara ve enerjiye olan talebi önemli ölçüde
arttırmaktadır. Yapılan projeksiyon çalışmaları [1,2], mevcut enerji politikalarının
devamı halinde, 2035 yılında dünya enerji talebinin, ortalama yıllık %1.6’lık artışlarla,
2009 yılına göre % 51 (12,132 milyon ton eşdeğeri petrolden (Mtoe) 18,302 Mtoe’ye)
daha fazla olacağına işaret etmektedir [1]. Talep artışı miktarının yüzde 86,2’sinin,
2009-2035 döneminde ekonomik büyüme oranları yüksek (yıllık ortalama %4.9) 2
öngörülen ve hızlı nüfus artış oranına (yıllık ortalama %1) sahip OECD-dışı ülkelerde
(özellikle Çin ve Hindistan’da), yıllık ortalama %2.3’lük bir değerle, oluşacağı
hesaplanmaktadır. Aynı dönemde yıllık gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) artış
ortalaması %2.2 olarak öngörülen OECD ülkelerinde ise yıllık ortalama %0.5’lik
artışlar beklenmektedir. 2015-2035 yılları arasında Çin’in, dünyanın en fazla enerji
tüketen ülkesi konumunda olacağı, hatta 2035 yılında ABD’nin tüketeceği enerjiden
%70 daha fazlasını tüketeceği, yine 2035 yılında Hindistan’ın sırasıyla Çin, ABD ve
Avrupa Birliği’nin ardından dördüncü büyük enerji tüketicisi olması beklenmektedir.
Söz konusu dört büyük tüketici, 2020 yılında dünya toplam enerji arzının %56.3’ünü,
2035 yılına gelindiğinde ise %55.5’ini tüketmekte olacaktır. Bu talep artışının
sürdürülebilir koşullarda karşılanabilmesi için ise, 2011-2035 döneminde, enerji
sektöründe yaklaşık 37.9 trilyon ABD Doları (2010 rakamlarıyla) değerinde yatırım
yapılmasına ihtiyaç duyulduğu hesaplanmaktadır [1].
Türkiye’nin girmeye aday olduğu Avrupa Birliği (AB) ise 2009 yılında, Çin ve ABD’nin
ardından en büyük üçüncü enerji tüketicisi konumunda yer almıştır. AB genelinde
birincil enerji talebi artışı 1990-2009 döneminde düşük hızlarda seyretmiştir (yılda
ortalama %0.07). 2009’dan 2035 yılına kadar artış yönünde bir miktar hızlanma
beklenmekte olup, rakamların yıllık ortalama %0.36 artış değerini göstereceği
düşünülmektedir [1]. AB genelinde birincil enerji arzında 2008’de %54.7 ve 2009
yılında %53.9 düzeyinde olan ithalat bağımlılığı oranının (doğalgazda %64.2,
petrolde %83.6 ve katı yakıtlarda %41.1) 2030 yılına kadar olan dönemde %59.1’e
ulaşması beklenmektedir [3,4,38].
2009 itibariyle AB tarafından ithal edilen doğalgazın %34.2’si Rusya, %30.7’si
Norveç, %14.1’i Cezayir tarafından temin edilirken, ham petrolün ise %33.1’i Rusya,
%15.1’i Norveç, %9’u Libya’dan edinilmektedir. AB’ye taşkömürü temininde de
%30.2 oranıyla Rusya ilk sırada yer alırken, onu %17.6 ile Kolombiya, %15.9 ile
Güney Afrika Cumhuriyeti takip etmektedir. AB üyesi 27 ülkenin toplam ithalat
rakamlarına bakıldığında, 1999-2009 döneminde katı yakıtlarda %31.8, petrolde
%7.9, doğalgazda ise %46.2 oranlarında bir artış yaşanmıştır. Bu dönemde
Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İrlanda doğalgaz ithalat rakamlarını neredeyse iki
kat arttırırken Romanya (-%37) ve Bulgaristan’da (-%23) ise azalma görülmüştür.
Tüm AB ülkeleri arasında sadece Hollanda ve Danimarka net ihracatçı ülke
konumundadır [15].
Tüm dünyada son 25 yılda talebin çok fazla yoğunlaştığı elektriğin, 2035 yılına kadar
en hızlı büyüyen (%2.7) son-kullanıcı enerji formu olması, nihai enerji tüketimindeki
payının 2008’deki %17.3 düzeyinden 2020’de %20’ye, 2035’te ise %23.5’e çıkması
beklenmektedir. 2009 yılında yaşanan ekonomik durgunluğun etkisiyle düşen
elektrik talebi 2010 yılında toparlanmış ve %6 oranında artmıştır [1].
Uluslararası Enerji Ajansı tarafından hazırlanan ve mevcut politikaların devamını
öngören senaryo çalışmasına göre (WEO2011) elektrik üretiminin, 2009’da 20,043
TWh’den ortalama %2.6’lık artışlarla 2020’de 28,569 TWh’ye, 2030’da 35,468
TWh’ye ve 2035’de de 39,368 TWh’ye yükselmesi beklenmektedir. Bu rakamlar
2009-2035 döneminde %96.4’lük artışa işaret etmektedir [1]. Benzer şekilde, ABD
Enerji Bilgi İdaresi olan EIA tarafından hazırlanan Referans Senaryo Çalışması’na
(IEO2011) göre ise 2008’de 19,100 TWh olan elektrik üretiminin 2020’de 25,500
TWh’ye yükselmesi beklenmektedir. 2008 – 2035 döneminde ise toplam %84.3’lük 3
bir artışla (yıllık %2.3’lük artışlarla), 2035’de üretimin 35,200 TWh’ye yükseleceği
hesaplanmaktadır [2].